Şehzade Korkut (Harimî)





ŞEHZADE KORKUT HAYATI




Yine Osmanlı Hanedanına mensup şairlerden olan Korkud, II. Bâyezîd’in oğludur. Çocukluk ve ilk eğitim yıllarını İstanbul’da dedesi Fâtih”in yanında ge­çirdi. Döneminin en iyi bilgin ve sanatkârlarından dersler alan şehzade, âlim, şa­ir ve musikişinas olarak yetişti. Zayıf, hassas, sanatkâr ruhlu, ilmi, irfanı, musi­kîsi ve şiiri ile tanınmış bir şehzade olan Korkud, sükûnet içinde yaşamayı sever­diKardeşi Sultan Selîm’den büyük olduğu hâlde, saltanatı ona bırakmağa razı olmuş, İstanbul’a geldiğinde Yenibahçe’deki karşılama törenine o da katılmıştı. Arapça eserler veren ve bazı kitaplara şerhler yazan Korkud, musikîde usta olup her nevi sazı çalardı. İran’dan gelen üstat Zeynelabidîn, musikîde hocası olmuş­tur. Kendisi “gıdâ-yı rûh” adını verdiği bir saz icat etmiştir. Şeyh Hamdul­lah’tan hüsn-i hat dersleri de alan şehzadenin çok güzel yazısı vardı. Aynı za­manda şair olan Korkud, “Harîmî” mahlasıyla şiirler de yazmıştır.
Harem-i Şe­rif ziyaretine niyet ettiği için bu mahlası alan şehzade, şiirlerini küçük bir divan­da toplamıştır. Harîmî’nin şiirleri Filiz Kılıç tarafından yayımlanmıştır. Bu ya­yıma göre Harîmî’nin 52 gazeli, 2 beyitlik Arapça bir şiiri ve Türkçe 2 beyti bu­lunmaktadır. Muhteva açısından Harîmî’nin gazellerinde ana eksen aşk olup bu eserlerde tasavvuf! unsurlar da göze çarpmaktadır.
Konu olarak aşk, sevgiliden olayı çekilen acı, yalnızlığın, dostun olmayışının verdiği üzüntü işlenmiştir. Ay­rıca “kopuz” redifli şiirinde kopuz bağrı yanık, dertli bir âşık gibi ele alınarak neden yapıldığı, nasıl çalındığı hakkında bilgi verilmiştir. Harîmî’nin şiirlerinde ikkati çeken noktalardan birisi de, şiir sayısına oranla deyimlerin çokluğudur. Harîmî’nin klâsik edebiyatı iyi bildiği, şekil ve muhteva olarak başarılı olan şiir­inden anlaşılmaktadır.
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail ile mücadelenin kendisi için şehzadelik sıfat ve salahiyetleri ile mümkün olmayacağını düşünerek bir an önce Osmanlı tahtına geçmek ihtiyacını hissetmişti. Bu sebeple kardeşleri Şehzade Ahmed ve Şehzade Korkut’u bertaraf ederek 1512’de Osmanlı Sultânı oldu.
Yavuz, malum ve meşhur celadetine rağmen, aynı zamanda çok hassas ve ince ruhlu bir insandı. Devletin bekası için bertaraf etmeye mecbur kaldığı kardeşi Korkut’un tabutunun altına girdi ve “Ey kardeşim! Ne sen böyle yapsa idin, ne de ben böyle yapmak mecburiyetinde kalsaydım!” diyerek ağladı. Şehzade Korkut‘un Piyale adındaki sadık adamına “Seni, büyük bir fazilet olan sadakatin sebebiyle, affediyorum! Bu sadakatinin mükafatı olarak da seni istediğin makama tayin edeyim. İstersen vezirim ol!” teklifinde bulundu. Piyale de teşekkür etti ve sadakatini katmerleyerek “Sultânım, bundan sonra benim vazîfem Şehzade Korkut’un türbedarı olmaktır!” dedi.
Şehzâde Korkut, bu kadar eser sâhibi olmasına rağmen, ilminden çok, Akdeniz’dekiTürk denizcilerine yaptığı yardımlarla meşhur olmuştur. Onlara gemi ve malzeme yardımında bulunmuş, Hıristiyan şövalyelerin ellerine esir düşenleri kurtarmıştır. Bilhassa Oruç ve Hızır Reisler’e yardım ve teşvikleri meşhurdur.
Sarayında âlim, şair ve sanatkârları toplayan Korkud, onlara değerlerine göre itibar göstermiştir. Gazâlî, Fedâyî, Manisalı Serîrî ve Evdâyî şehzadenin çevresinde yer alan şairlerdendir.






Gazel
Perdesüz dimek içün râzını dildâre kopuz
Elin ayagın öpüp yüz süre yalvara kopuz

Geydügi köhne nemed sohbet-i uşşâka gider
Yürür elden ele bî-çâre vü âvâre kopuz

Mutrib alup dizi üstine kulagını burar
Dimesün diye meger sırrını agyâre kopuz

Damagın çatladuban la’line karşu ezilür
Dostlar gör nice âşık dirilür yâre kopuz

Delinüp bagrı anun ney gibi inledügi bu
Ey Harîmî bulamaz derdine bir çâre kopuz

                           










Gazel
Subh-dem yil gibi yilüp azm-i yâr itsem gerek
Yüz süriyü işiginde cân nisâr itsem gerek

Dil saçı sevdâsına tolaşdı çünkim ol mehün
Cân virüp bu kâr u bârı târmâr itsem gerek

Sihr ile câdû gözi cân mülkini idüp harâb
Işkınun bünyâdını ben üstüvâr itsem gerek

Zülfinün câdûsına meyl itdügi şehbâz-ı dil
Ol hümâyı yine ben peşşe şikâr itsem gerek

Ol mehün mihrin alem gibi nişân itmek içün
Sırr-ı ışkını cihâna âşkâr itsem gerek

Bu Harîmî zühd ü takvâya kadem basmak içün
Işk yolında melâmet ihtiyâr itsem gerek

                                           



Gazel
Ne fitnedür benün zülfün biri zengî biri Hindû
Ne sihr olur gözün gamzen biri ayyâr biri câdû

Kimün vardur senün gibi cihânda bir dahı dil-ber
Sanavber-kad münevver-had lebi hokka dişi incü

Boyı ar’ar semenber bir melek-manzar hatı anber
Saçı sünbül beni fülfül mu’attar-zülf ü müşkîn-bû

Sa’âdet ahteri togdı başuma dün gice cânâ
Ne tâli’dür bu tâli’ kim tulû’ itdükde sen meh-rû

Harîmî cân virem dirken işigün yasdanup cânâ
Nice gavgâ nice sevdâ getürdi başuma bu hû




Gazel
Işka düşdün ey gönül ney gibi nâlân ol yüri
Zülf-i dil-ber gibi var hâli perîşân ol yüri

Pâdişehlık budur ey dil tâ ölince dil-berün
İtleriyle her gice kûyında mihmân ol yüri

Lutf kıl ey müdde’î tek dâmen-i dildârı ko
Büsbütün dünyâ sana var Mısra sultân ol yüri

Bahr-ı ışka fülk-i ten gark olısardur âkıbet
Âlemi tûfân idüp ey eşk bârân ol yüri

Gerçi kim olmış durur mürşîde izhâr-ı kemâl
Ey Harîmî sen bugün şi’rünle Selmân ol yüri


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder